Segovia’nın İnsanları Hayretler İçerisinde Bırakan Su Kemeri: Harç Kullanılmadan Yapılmış bir Mucize

Bugün sizlere bahsedeceğimiz su kemeri Roma dönemindeki su taşıma mimarisinin klasik bir örneği- oldukça basit bir dizaynı var ama kesinlikle inanılmaz görünüyor ve ayrıca şaşırtıcı bir biçimde de dayanıklı. Segovia’nınn su kemeri milattan önce 1. yüzyılda 17 kilometre uzaklıktaki Frip Nehri’nden şehre su taşımak için inşa edilmiş ve geçtiğimiz 2,000 yılda da bu fonksiyonunu şu ya da bu şekilde sürdürmeye devam etmiş. Bu durum bu su mekerinin hiç harç kullanılmadan yapıldığını öğrendiğiniz zaman daha da etkileyici bir hale geliyor.

Madrid’in yaklaşık 100 kilometre kuzeybatısında yer alan Segovia, şehir İsa’dan önce 80 yıllarında Romalılar’ın eline düşmeden önce aslında bir Kelt yerleşkesiymiş. Roma’nın yönetimi altında olduğu bu dönemde şehir Roma İspanyası’nın oldukça bilinen bir şehri haline gelmiş.


Herhangi bir destek veya harç olmadan granit blokların üst üste dizilmesiyle yapılmış olan bu muhteşem yapı, 1. yüzyılın sonlarına ya da 2. yüzyılın başlarına doğru inşa edilmiş; kesin tarihi söylemek biraz zor çünkü normalde buranın ne zaman yapıldığını kesinlikle belirtecek olan taşların üzerindeki kayıtlar tamamen silinmiş. 


Arkeolojik bulgular ikinci tarihin muhtemelen daha doğru olduğunu gösteriyor, bu da buranın yapılma tarihini aşağı yukarı İmparator Trajan ya da İmparator Hadrian’ın zamanına denk getiriyor.


Su dağlardan, arazinin doğal yüksekliği kullanılarak yeraltındaki bir kanaldan geçirilip El Caseron (Big House- Büyük Ev) isimli büyük bir depolama tankına, buradan da Casa de Aguas (Waterhouse- Su Evi) isimli ikinci bir kuleye taşınıyormuş.

Buradan da doğal yollarla dökülüyor ve su rotasına devam edip yükseltilmiş su kemeri köprüsünde 728 metre yolculuk ederek nihayet Plaza de diaz Sanz’a ulaşmadan önce buraya kum yerleşiyormuş. 


Geniş plazayı kesen su kemeri köprüsü onu harika biçimde dengede tutan sütunların desteklediği yüksek çifte kemerleriyle gerçekten de muhteşem görünüyor.

Bu köprüyü harçsız yapmaya karar vermelerinin nedeni muhtemelen bu bölgede çimento yapmak için kireçtaşı bulamıyor olmalarıydı. Ancak garip bir şekilde çimentonun olmamış olması bu yapının uzun ömürlülüğüne katkıda bulunmuş olabilir çünkü bu durum yapının küçük depremleri atlatabilecek şekilde esnemesine olanak sağlamış.


Köprü yaklaşık olarak 20,400 granit bloktan meydana geliyor. Köprüde kullanılan blokların en büyüğü 2 ton ağırlığında ve bir çok da bir tonluk blok bulunuyor. Bunlar tahta vinçler yardımıyla yaklaşık 30 metre yukarıya taşınmış ve bu durumu granitlerin üzerlerindeki deliklerden anlayabilmek mümkün. 


Su kemerindeki granit blokların yuvarlatılmış kenarları kısmen orijinal, ama bunlar aynı zamanda zamanla görece olarak yumuşak olan granitin yıpranmasıyla da daha belirgin hale gelmişler. Roma Dönemi esnasında kemerlerin en yüksek olanlarından üç tanesinde bronz harflerle yazılmış tabelalar bulunuyormuş ve bunlar bunları inşa edenlerin isimleriyle yapılış tarihlerini içeriyormuş.

Su kemerinin her iki yanında bulunan iki tanesi bugün bile görünür durumdalar. Bunalrdan bir tanesinin üzerinde efsaneye göre şehrin kurucusu olan Herkül’ün resmi varmış. Şu an ise Bakire Meryem’in resmi bulunuyor. Diğer resim ise kaybolmuş.


Su kemerinin 2,000 sene boyunca dayandığını söylemek tamamıyla doğru olmaz. 11. yüzyılda Yahya İbn İsmail Al Mamun işgal sırasında bu yapının yaklaşık olarak 36 kemerini yok etmiş. Buradan çıkarılan taşlardan birkaç tanesi sonradan Kral Alfonso VI’ün sarayını yeniden inşa etmek için kullanılmış. 15. yüzyılda zarar gören kısımlar yapının orijinal stiline zarar vermemek adına büyük dikkat gösterilerek yeniden inşa edilmiş.


19. yüzyılın başlarında bu binaya birleşik diğer yapıların hepsi onarımı kolaylaştırmak ve yapısal bütünlüğü sağlayabilmek açısından yıkılmış. Her ne kadar Segovia Su Kemeri’nin en iyi muhafaza edilmiş Roma dönemine ait su kemerlerinden biri olduğu düşünülse de bu yapı geçtiğimiz zamanda fazlasıyla hasar görmüş.

Erozyon ve çürümenin neticesinde üst viyadüktten su akmaya başlamış ve arabaların çevreyi kirletmesinin sonucu olarak granit blokların durumu kötüleşmeye ve bloklar çatlamaya başlamış. Bu yapı 2006 yılından beri Dünya Anıtlar Fonu’na bağlı (World Monuments Fund) Dünya Anıtları Koruma Listesi’nde yer alıyor.